4 Ağu 2011

Temasa giden yol

Chapter 2 (önce bi alttaki chapter 1den başlayın)

.. Film izliyoruz dedim ama benim aklımda film falan yok boş boş televizyona bakıyorum bişey sorarsa Sema'yı cevaplıyorum ama aklımda Tevfik'in az önce alışverişteyken dedikleri ve  Sema'nın gözüme bakarken ki gözlerinde oluşan o parlaklık var. Acabalı onlarca cevapsız sorular soruyordum kendime yattığım yerden.

Düşüncelerle boğuşurken "ayaklarım üşüyo benim Efe ya" demesiyle irkildim. Üşüyen ayaklara ne yapacaktım ben, elime elıp sürtünme ivmesiyle mi ısıtacaktım yoksa kucağıma alıp ayaklarını mı sarmalaycaktım. Bu salak düşüncelerimi sessizliğe bırakıp "e ne yapayım?" dedim. Sarıl bana dedi.

-Nasıl ya manyak sana sarılınca ayakların nasıl ısınıcak? dedim.
-Sen bi dene bence ısıncaklar dedi


Kendi yattığım yerden kalktım onun yatağına doğru küçük bi zıplama operasyonuyla ulaştım ve örtünün altına girdim.. Çekinerek ama fazlasıyla utanarak elimi omuzuna atıp sarılma denemeleri yaptım tek dirseğimden güç alarak hafif temas ile.. Aslında bende biliyordum bunun sarılmak olmadığını ama fazlası hiç düşünmediğim bişeydi o ana kadar. O ana kadar dedim çünkü Sema elimden tuttuğu gibi göbeğine doğru çekti ve yaslandığım diğer kolumuda başının altından gecirmemi sağladı ve sarılmıştık. Daha doğrusu sarılmıştım.

2 Ağu 2011

Görmemek miydi? Görmezden gelmek miydi?

Chapter 1


...senden öncesinde isteyerek severek yaptığım hiçbirşeyden tad alamıyorsam, sebebi seninle yaptıklarım kadar zevk alamıyor oluşumdu. Biz buna "alışkanlık" demiştik!


Bir İstanbul seriniydi soğukta değildi sıcakta değildi, baharda değildi yaz da değildi. Sadece arkadaştık o ısı tahmini yapamadığım güne kadar. Arkadaştık gezerdik şakalaşırdık hatta sana alışveriş bile yapardık ve ben hiç senin dişiliğini görmez arkadaşlığımızın keyfini sürerdim.



Ta ki Liverpool-Milan şampiyonlar ligi maçına kadar.!!

O gün maçı seyretmek için bir arkadaşımın evine gitmiştik. Sağolsun arkadaşın hanımı çok güzel sofra hazırlamıştı finali canlı seyretmek istediğimiz için aslında biraz buruk bir akşam olacaktı. Türlü şanssızlıklarla gidemediğimiz final için güzel bi rakı sofrası kurulmuş maçı bekler haldeydik. Neyse rakılar içildi sofra toparlanıp tv karşısında oturup içebilecek hale getirildi, elimizdeki rakılar yerini biraya bıraktı ve maç başladı.

Oha o ne lan ilk yarı Milan sanki italyan mafyasının yardımıyla maçı satın almıştı ilk yarı tüm goller Milandan geliyordu işin açıkçası Liverpoolu sevsemde gönlüm bu maçta italyanlardan yanaydı maça gidemediğime dahada uyuz olurken devre oldu o gazla alkol tüketimimiz eldeki stoğu eritmiş arkadaşımla kızları evde bırakıp tekele gittik ilk defa görmelerine rağmen kaynaşmıştı arkadaşım ve ev sahibi olan arkadaşlarım. Hatta çıktığımızda ne güzel kız olm çokta cana yakın senide dinliyor hem (mutfaktan bi kaç isteğim olduğunda getirmişti) bence seviyor seni dedi. Bende dedim olm biz çok yakın arkadaşız sevgililik falan yok aramızda sen neysen oda o dedim falan derken sohbeti uzatmayı bırakıp hemen maça yetişme hızlılığına büründüm.

İlk yarı Milan'ın 3-0 sıfır üstünlüğüyle bitmişti ama benim aklım biraz karışmıştı çünkü içten içe acaba diyordum arkadaşımın dediklerine, dedim ama hemen kafamı dağıtıp elimde biramla televizyonun karşısına kuruldum. Bu sefer maçın 2. yarısında Liverpool çılgın atıyordu heryerden önlenemez ataklar goller falan derken Liverpool coştukça bende kaçamak gözlerle Sema'ya bakıyordum az önce aklıma ilişen acabayı test edercesine. Liverpool golleri sıralıyor bende atılan gollerin şerefine bira kaldırıp kop tribünlerinde bir liman işçisi edasıyla "yuu vill nevıır volk alonn" diyordum kaçamak bakışlarıma sanki karşılık alıyor gibiydi, sanarsınız ki golleri ben attım da sevgi gösterisini bana gösteren takım arkadaşıymışçasına sarılınıp tebrik ediliyordum. Derken maç 3-4 Liverpool galibiyetiyle bitti biz kalkmaya niyetlenirken faule maruz kalıp oyun alanını terketmemiz ev sahipleri tarafından engellendi. Televizyonlu odadaki 2 çekyat hemen yatak haline döndürülüp bizim sağlık kontrolünden geçene kadar misafir edilmemiz konusunda anlaşmaya varıldı. Diziliş planını evin hanımı yapıp takım halinde uymamız gereken taktikleri verdi.

Sema sen şöyle televiyonu karşıdan gören yere yat kuzum rahat rahat seyredersin, Efecim sende şöyle diğer çekyata yat Sema!nın ayaklarını gıdıklamak 9 kusurlu hareketten biri ona göre diyip ayarı da verdikten sonra evin sahipleri odalarına çekilip bizi salonda uyumamız için başbaşa bıraktılar.

Televizyonda bir film bulup izlemeye başladık yattığımız yerlerden.

24 Haz 2011

büyürken eskimeyen, eskisede değerlenen

evet başlık çalıntı gibi, ama aslında çalıntı olan sadece kelimeler hissedilen aynı ise çalıntı değil erken farkına varmışlıktır.

hadi eski büyüyenler son bulup azalarak yok olurken en yeniler değerine kavuşsun. yenilerin hakkı daha çok bu değer derecesinde.

yeni heyecanlar bizi bekler.

28 Ara 2010

Ben seni Beşiktaş gibi sevdim...

İnönü stadında ki maçlara her gidişimde nasıl formamı giyip heyecanlandıysam,
Seninde her yanına gelişinde aynı özeni gösterdim kendime heyecanla,


Nasıl ki dakikalar öncesinden gittiysem boğazın incisine,
Hep seni erkenden gelip bekledim, senin geleceğini bildiğim yerlerde,


Üzdüğünde siyah beyaz beni, nasıl boğazımda bir yumru beni ağlamaklı yaptıysa stad çıkışında,
Sen benim gözlerime bakıp üzdüğünde beni, aynı yumru gene otururdu boğazıma,


Nasıl ki ben o üzgünlüğü eve gittiğimde unutmaya çalışıp eski günlerimizi hatırladıysam siyah ve beyazla,
Seninle olan hüznümü de unuttum, hep mutlu anlarımızı hatırlayarak,


Nasıl ki benim "siyah beyaz" dünyam başkasına hiç cezbedici gelmediyse,
Sen benim dünyamdın "en siyah en beyaz" günlerimde,


Ama nasıl ki dediysek; "terketmedi sevdan bizi" diye karakartala,
Sen nasıl duymadın bizim terketmeyeciğimizi sevdamızı.

25 Ara 2010

Seninki kaç santim? - Greenpeace

Seninki kaç santim? - Greenpeace: "2050’de dünyadaki balık stokları tükenecek. Denizleri hala sonsuz bereket kaynağı olarak görüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Büyük balıkların %90’ı çoktan yakalandı. Toplam balık stoklarının %60’ı bitti. Gerı kalan %40 ise 40 yıl içinde son bulacak. Balıkların bittiği gün deniz yaşamı da bitecek."

20 Ara 2010

Oyuncak Çıkmazı

Oyuncaklarım olduğu yaşlarda;

Oyuncaklarımın değerini bilseydim,

Oyuncak olduğum yaşlarda;

Benimle oynayanlar değerimi bilirler miydi?

Bükermiydim telli arabamın telini,

Büküleceğini bilseydim yüreğimin.

18 Ara 2010

Siz Hiç Amca Oldunuz mu?

"Sesleri duyar gibiyim e ama anne olmak, baba olmak, dayı olmak hala kuzen abi...vs. onlar ayrı elbette ama ben amca olmayı biliyorum."

Şu yaşıma(31) gelene kadar çocuk sevgim "-aa ne kadar tatlıymış bu adı ne ki bunun" dan ileri gitmeyen benim, son zamanlarda yaşadığım tarifi sadece yiğeni olanların anlayabileceği bir duygu bence. İlk doğduğu anda gördüğümde 10 dakika hareketsiz sadece salak bi mutlu ifadeyle baktığım yeğen şimdi 2 aylığa yaklaştı ve artık kucağıma almaya ilk doğduğu günlerde ki kadar çekinmiyorum daha rahat anlaşabiliyoruz amca yeğen.

Anlaşıyoruz derken o benim üzerime kusuyor bende siliyorum hatta bezen silmeyip ekşi ekşi kokuyorum :) ama o ekşi koku rahatsız etmesi gerekirken beni aksine kokladıkça aklıma ufaklığı getirdiğinden mutlu ediyo, şu anlık ilişkimiz bu düzeyde olsa da gayet iyi anlaşıyoruz.
Kucağımdayken ağlamaklı olunca hemen yan odalardan birine kaçıp yıllarca milletin çocuk severken çıkardığı ama benim hep dalga geçtiğim agucuk gugucuk hanimiş benim yeenim hanimiş benim yavru kartalım gibi salak saçma şirinlikler yapıyorum utana sıkıla. Anladım ki eğer çocuk sevmek istiyorsanız bu sesleri elinizde olmadan çıkarıp ona şirinlik yapıyorsunuz. Ne kadar engel olmaya çalıytıysam da başarılı olamadım, gariptir ki bu sesler ufaklıklarda da etkili bi susturma yöntemi oluyor. Çok saçma lan bu döngü.:)

Neyse amca olmak şu anlık çocuk bakıcılığı gibi görünse de asıl onun büyümesiyle ilgili planlarımı şimdiden kafam da kurmamla beraber zamanın yavaş geçtiğini yada benim ufaklığın yavaş büyüdüğünü sanıyorum.

Geleceği ile yaptığım hain planlardan ne onun ne de ebeveynlerinin şu anlık haberi yok. :)

15 Ara 2010

Soğuk muş :/

Soğuk İstanbul günlerinden nefret ediyorum ne olur hissettirmeden geç git :/

Pantolonun altına içlik bile giydirdi bana bu soğuklar ne saçma bi insanım şu an :/

Olmaz ya hani olduda kendimden başkasının olduğu yerde çıkarmam gerekse sanırım ordan bir ses; -hemen giy.. diyecek onu :/

Sevmiyorum seni soğuk bu da böyle biline :/

Ters açıdan yaklaşıp ısınmak için çok güzel bahaneler üretebilirsin düşüncesin de olanlara da başarılar diliyorum soğukları hep yanlarında olsun :/

Soğuk bi insanın notları :/

16 Eyl 2010

Benimle Oynar mısın?

Filmlerde ki gibi enteresan tanışsam, akşamına sevişsem, sonrasında peşinde onbinlerce kişi olsa ama tüm dünyaya galip gelerek kazanan ben olsam. Negzel olmazmıydı.

İçine edeym böyle sıradan hayatın, en kabadayı aşk girşimim otobüsün kalabalıklığının izin verdiği imkanlarda 4-5 durak arasında oluyor. Onda da farklı duraklarda inilicekse kimse riski göze alıp ikinci bir akbil masrafında bulunmak istemiyor.

Yine de, biryerlerde var mıdır böyle bir güç diye umut etmekten geri kalmıyorum. Ya varsa!




15 Eyl 2010

Daha da beteri varmış!

Son yazdığım yazıda demişim ki Facebookta eski sevgiliyi görmek uyuz bi durummuş diye.

Halbuse Taksimde arkadaşlarınla yürürken eski sevgiliyi görmek diye yaşanan daha boktan durum varmış. Hazırlıksız bir anda gelişen ve gözlerini kaçırtan.

Görmezden gelmeye ve onun sizi görmemesine uğraş verirsiniz tüyleriniz dikelir fecahat bişey olur. Davranışlarınız değişir arkadaşlarınıza çaktırmamaya çalışırsınıız. Sonra eylence ve alkol ilacı olur bu tanımsız durumun.

Birdaha eski sevgili görmemek umudu ile karışılır gecenin karanlığına ve kalabalığını da taraf alarak İstanbul sokaklarında.

13 Eyl 2010

Eski sevgilileri facebookta görmek

Uyuz bi durumdur yeaa:)

Ortak arkadaşlarınız falan da vardır arasıra takipte adını görürsünüz falan.

24 Ağu 2010

Biraz Bilim Biraz Kurgu Epeyce Saçmalık

Sabah uyku tutmamıştı pazar günü olmasına rağmen sabahın 6 sında uyanmış patlıycak gibi olmuştu sıkıntıdan, içinde kötü bi his vardı. Açlıktandır dedi fırına taze ekmek almaya cıktı. Fırında bozuk yoktu para üstünü geri çeviremediler, karşıdaki akşamcı kahvesine gidip parayı bozdurucaktı. Kahveye girdiğinde yol üzerinde ki sarı taksilerin çokluğundan hepsinin taksici olduğunu düşündü taksicilerin hepsi kafalarını masaya gömmüş uyuyorlardı. En azından o öyle sandı, kaveciye abi 50 tl bozuk varmı demesiyle birlikte masalarda ki kafaların hepsi hareketlendi ve ona doğru baktılar. Aman tanrım(kahrolsun cnbc-e). O da ne! Bunlar ne? Ananı skym bunların gözü neden kırmızı lan noluyo lan oha avradını sikim hepsi salyalı falan yaratık ne oluyo lan ibnenin evladları diye feryat figan küfür kafir bağrınmaya başladı.

Adamların eksik beslendiği hareketsizliklerinden anlaşılıyordu. Bizim eleman bekleyin amuğa koduklarım burda bekleyin gelcem diyerek koşar adım çıktı.
Eve gitti. Serde yıllardır seyrettiği McGayver becerileri ve yaratıcılığı tavan yapmıştı. Dünyayı kurtarma (tamam dünya değil belki ama mahalleyi en azından) söz konusu olmuştu artık kendisi de kibrit çöpünden nükleer bomba yapabilir dünyayı bu insanımsılardan kurtarabilirdi. Önce piknik tüpünü bir iple sırtından sallandırdı mutfaktan en keskin pıçakları aldı kendisini korumak için banyodan leyeni de ortasından ip ile elinde tutabilir hale getirdi kalkanı da hazırdı metal makarna süzgecini de kafasına gecirmişti gazdan etkilenmemek için ceplerini de limon doldurmuş son olarak ta çocukluğundan beri sakladığı sapanını aldı beline koydu. Şu an dünyayı kurtarmak için herşey hazırdı. Artık "onlar düşünsün" dü. Tek kişilik ordu olarak yola çıkmış kahveyi basmaya gidiyor du ki!
Yolda annesini gördü.
- uyansana salak işe geç kaldın!
(:sıcaklara pis dalasım var bu aralar rüyalarımın bile içine ettiler:)

Erkeklerle kadınlar nede güzel anlaşamıyor

+ Alo şeker naber?


- Sağol graph sen nasılsın?


+ Ne olsun geçen bende taytını unutmuşsun, biliyon demi


- Evet ya nasılsa gelirim diye kalmasında sakınca görmedim


+ Ya ben düşündüm de sana lazım olur falan bana adres versene kargo ile yollayayım


- Allah belanı versin senin


+ Ne dedim ki ben ya manyakmısın kızım sen?


- Yhaaa diyorum işte adam değilsiniz hiçbiriniz


+ )(/()%')(=))(!+'^'^+% (mavi ekran) ne yaptım amnkym anlamadım


Valla sadece iyilik olsun deyyu aradım .. içine sıçayım böyle kargaşanın.

 

bitenin ardından

Sadece obje olarak görülmek istemeyen kişi obje olduğunu öğrenince isyan ediyor, aslında en baştan beri kendisi de çok önemsemiyordu ilişkiyi ama erkek "gideceğim" dediğinde iplerin elinde olmaması şaşırtıyor.

Sonraki evrede saldırarak birlikteliklerinin böyle bitemeyeceğini ben sana bilmemne verdim şunu yaptım deme sürecinin sulu zırtlak bir hal alması ve artık kabul edememek sinir krizleri eşliğinde.


O hiç bel bağlamadığı kendisininde gayrısresmi halde yanında durduğu kişi gerçekleri ondan önce söylemenin cezasını çekmeye mecbur bırakılıyor. Kafa şişiren aynı salak kelimeler etrafındaki "kız lafları" sıralanıyor durmaksızın.


Serbest ilişki, yaşarken kadınlara güzel, bitince erkeklere güzel geliyor ve bu böyle sürüp gidiyor.

bişey sorabilirmiyim?

İşte bu soru ki erkeğin hayatına kabus gibi çöken soru.

Kadın ırkına (Nav'i ırkından bahsedermiş gibi oldu ama idare edin) default olarak yüklenen bu soru cümlesi yer zaman ayırt etmeksizin erkeği panikletmek üzere her daim karşısına çıkabilir.


Zaten erkek devamlı bi hata ettim mi sorunsalı yaşarken iç dünyası ile bu soru ile kısacık zaman diliminde dizlerinin bağının çözülmesine, kalp ritminde bozuklara ve bilimum gözönünden film şeridi geçmelere gark olur ki bu soruyu sorması ile gerçek sorunun gelmesi arasındaki zaman diliminde yaşlanır çöker ve "hayata küser" kişi.


Aksi gibi bu ön sorudan sonra gelen soru da genelde incir çekirdeği ebatlarında olup hiç bi yaptırıma mahal vermez.


Not: Sorulacak soru öncesi soru sorularak soru sormak isteyenleri kınıyor ve onlara laflar hazırlıyorum:)

ters ışık

Bazı insanları tanımak için maskelerinin düşmesini beklemek gibi salak bi tabir vardır bildin mi?
  

İşte ben o insanları "çıplak" gördüm, daha kötüler.
 

Maskeli olmalarını tercih edersin!

SICAK günde SOĞUK günde, Hastalıkta ve sağlıkta.....

Baktım tesbitim gelmiş hemen bir tespit yapayım istedim.


Sıcaklarda ilişkiler genleşip mesafe açıyor bence. Şimdi kışın üşüyünce ellerini tutmak isteyen sevgili sıcaklarda ellerinin terlediğinden mütevellit çaktırmadan çaktırmadan çekmeye çalışıyor ellerini. 

Soğuklarda ev daha ısınmamış tv izlerken sana sokulup kol altı (döş) bölgesine kafasını sokmaya çalışıp şirinlik yapan sevgili yazın kollarınız deyince oluşan yapışıkımsı halden dolayı ben karşıyamı geçsem ne diyor.


Kışın neredeyse bütün planlar dışarı çıkılırken sizle oluyor. E malum kışın etkinlik fazla olmaz gidilcek yer fazla olmaz. Ama heryere sevgili gelir kar demez kış demez.

Ama yazın gündüzler uzun istanbulda dakka başı etkinleşen insanlar dolu arkadaşlarla yapılcak gezmeler çıkar aile ile gidilen doğa turları çıkar. Çıkar babam çıkar..


En son eyyteree bee deyip isyan bayrağını çekersiniz sonra ama aşkıııaaammm deyip sevimlilikle gene gönlünüzü alır.

Hancı bana şarap, atıma da su getir :)

Artık yaşlandığımdan olsa gerek daha fazla şarap içer gördüm kendimi "bu aralar".


Bu yaşa kadar semt çocuğu olmanın getirisiyle daha ziyade bira ve kısmen rakı ile sulanan bünyemiz bunların hakkını verirken, fransız milli içeceğine biraz kültür olarak uzak kalıp hakkını veremediğim durumu yaşıyorum "şu aralar".


Şöyle ki; ne seçmesini bilirim ne tadının hangi meze/yemek ile daha iyi uyum sağladığını bilirim ne de bunların neye göre daha iyi olarak ayrıldığını bilirim. Zamanından beri ikram edilirse içtiğim içki yavaş yavaş hayatımda yerini değiştirip bir bilgelik mecburiyeti kılmaya başlıyor. Birde kardeşim bilen adam masada öyle bir anlatıyor ki tadını özelliğini üzümünü ekşiliğini ilk başta ağzımı buruşturduğum ekşilik gidiyor sanki dünyanın en leziz içkisini içiyor hissi ile içmeye devam ediyorum. Sanırım en kıskandığım masa sobetleri oluyor ve bende bu meletin içimini yeri geldiğinde sunumunu bilme isteği oluyor "o aralar".

O değilmiş!

Gidebildiği kadar hızlı gitmesi gerektiğini hissediyordu. Yanlış mı doğrumu yapmıştı bilemiyordu ama bildiği tek şey "o" olmadığı idi.


Ve deniz gören bir yere yanaşıp düşünmeye başladı az önce uyurken yanından kaçarak çıkıp gittiği kişi uyurken seyrettiğinde ve kokladığında herkes gibiydi. Hiçbişey hissetmemişti.


Oysa ki 3 saat öncesinde herşey çok güzeldi. Uyanıkken gözlerine baktığında huzur bulduğunu sanmıştı. Bulduğu huzur değil yenemediği arzuları idi ve bunu "o" sandığı kişi uyurken farketmişti.
Sabah olmasın gün başlamasın istiyordu! Aramasın ve yalan söylemek zorunda kalmasın istiyordu.


Çünkü "o" değildi ve bunu söylemesi gerekiyordu.

Eskiden buralar hep yeşillikti !

Moda olmuş bi tanım vardı "Seksenlerde çocuk olmak" diye birçok ortak paydalardan bahsedilen yazılar ve benzeri ppt. slaytları falan vardır. Komşuluk anlatılır tek kanallı trt anlatılır misket, top, saklanbaç oynamak falandan bahsedilir. Müzikler, diskolu filmler ve benzeri bir sürü şey herkes kendinden bişeyler bulur. En azından ben çok buldum :) misal "size bir bilmecem var çocuklar "deyince herkesin aklına meşşur cıngıl geliyodur sanırım:)

Neyse ben en çok eskiye dönük semti özledim onu demeye getirmek için girişte sizlere küçük bi anımsama yazısı ile selam çakayım istedim o dönemlere ait. Semt kültürü ile büyüyen biri bence hayata biraz diğerlerinden galip başlar çünkü herşeyden önce değer verdiği şey kişilerdir yani şöyleki geniş bi yelpaze de düşünürsek semtimizden her bölgeden aileler vardı. Bu yüzden kişileri memleketine ne bileyim siyasi görüşüne göre yargılamaya başlamadan onlar bizim canımız ciğerimiz olmuştu. şimdi ki gibi insanları memlekete göre karakter tahlili yapılmazdı. Hatice teyze nereli olursa olsun benim için bana vermiş olduğu içli köftelerle ve soğuk ayranla anılacak, oğlu Ufuk ta hep benim arkadaşım olucaktı 14 yıl sonra görüştüğümde bile arada hiç bir soğukluk olmamasından bu çıkarımı rahatlıkla yapabiliyorum. Ya da köşe de ki bulgar macırı bakkalın bize gazoz kapaklarını biriktirip alın bakalım bunları deyişiyle hatırlıcaz.


O zamanki başlayan arkadaşlıklarımız aşırı olmadan herkesin farklı yönlere farklı düşüncelere farklı mesleklere farklı muhitlere taşınmasıyla devam etti. Şimdilerde baktığımda hala en samimi duygularla görüştüğüm adamların birçoğu benimle aynı düşünceleri bırakın, yakın bir dünya görüşüne sahip olmayanları bile var hatta bu hafta sonu yapılcak olan bir konsere gidicem diye geçmedikleri dalga etmedikleri pislik kalmamasına rağmen ordan çıkınca bana gel lan o kafayla eve gidip rezil etme kendini demişlikleri olan. Sİze sahip çıkmayı (ki aynı bağlamda sizin de onlara) görev edinmiş insanların varlığından haberdar olmanız mutluluk verici.
Bu yazıyı bi türlü bağlayamadım aklımdakileri istediğim gibi anlatamadım ama gene de yazmak istedim :)

 
Ayrıca yazı da bahsi geçenlerden biri bile benim yazı falan yazdığımı bilseler eşeğin götüne sokarlar, mahallenin uzun zaman eylencesi olurum edebi özenticiliğimden dolayı :)

Sabah vs Sabah

Sabah uyandım plajı gören pencerenin camı açıktı içeri mis gibi toprak ve deniz kokusu beraberce girmek için rüzgarın desteğini arkasına almıştı. Bir çırpı şortumu giyip hemen bayırın başındaki bakkala çıktım. Yerler yamalı gibi ıslaktı kasabanın tüm halkı erkenden kalkmıştı herkesle selamlaşarak küçük su birikintilerinde terliklerimle "şap şap" sesleri çıkararak oyun oynayarak yürüyordum. Çocuklar gibi şen olan bin atlı gibiydim yeşilliklerin arasından koşarak eve geldim hemen evin bahçesine kahvaltıyı hazırladım ve beklemeye başladım...

..........................
(burası mavi ekran süresi)
Sabah kalktım ağız dolusu küfür ettim camı açık unutmuşum büzüşerek uyuyakalmışım kemiklerim donmuş. Zaten geç kalmışım telaşla kıyafetleri buldum, binadan çıktım ilk adımım da suya bastım pantolonuma sıçrayan su yüzünden ettiğim küfürlerle uyandığım anı destekledim. Derken köşeyi döndüm ve otobüs hareket halindeydi su birikintilerine basmamaya çalışarak koştum ve yetiştim. Otobüs şöförü beklediği 3 saniyeden dolayı sanki beni vatan haini imişim gibi süzdü ben saf salak bi baş selamı ile durumu kotarıp arkaya geçtim. Ve telaşla işyerine vardığımda masama poğaçamı koyup çayın demlenmesini beklemeye başladım.
(olmasını istediğim bir sabah ve bu sabah detaysızca anlatılmıştır)

"B" ile başlayan mutsuzluğum!

"Bazı hikayelerin sonu mutsuz bitermiş."  

Bu hikaye de onlardan.
 

Bitti ve mutsuzum.
 

Bilemediğim ise sen nasılsın?
 

Başka bir zaman da bilmek dileğiyle!
 

Bilemeden ölmek var ya.
 

Bilemezsin nasıl dokunuyor bana.

eski sevgilinin fotografları

Az önce ekşi sözlük te bu başlığı görünce aklıma gelen ilk şey bende bunlardan olup olmadığıydı.


Sonra şu geçti içimden hangi eski sevgili?


Şimdi bünyede şişkinlik yapan kazık atıp giden sevgilim bir adetti ve onun fotografları bir daha ulaşılamamak ve görmemek üzere yok edildi. Ama naif olan böyle ayrılıdığımıza üzüldüğüm elimizde olmayan sebeplerle ayrıldığım eski sevgilimin fotografları hala bir yerlerde durur açıp bakmasam da silme isteği duymamışımdır.

Demek ki insan kuyruk acısı hissedince gözü hiçbirşeyi görmeden yok ediyor diye geçirdim içimden. Sonra da bana kazık atan sevgililere küfür ettim ağız dolusu bu haftanın ilk gününde hiç aklımda yokken.

22 Nis 2010

Sigara Düşündürür!

Sigaranın kapalı yerlerde içme yasağından sonra kendisine bu yasayı evinde uygulama zorunluluğu getiren adam televizyonunun sesini kısarak balkona sigara ve çakmağını alarak çıktı. Dışarısı Aralık ayının tüm özelliklerini iliklerine kadar hissettiriyordu, hafif bi yağmur ama ayaz derecesinde soğuk ve koyu gri bi gök.

Sigarasını yaktı ve şehrin bacalarından çıkan dumanlarına bakarak üşürken aklına gelenleri sorgulamaya başladı. Şu an ki yalnızlığını sorguladı, hayatına giren insanları ve hala hayatındaki insanları, yapmak istediklerini, yapamadıklarını.

Sigarasından son nefesini aldı dumanını içine çekti ve sigarasını söndürdü. Odasına geçti ve televizyon izlemeye devam etti. Sigarayla gelen düşünceler dumanıyla uçtu gitti.

15 Şub 2010

sevgililer günü özel!

ne özeli yaa özel bi anlamı olmayan bi gün hakkında özel ne yazabilirim ki?

sanırım günün önemi beni pek ilgilendirmiyor da .. bana sevgili olabilecek bir kadının yokluğu bana dert oluyor ..

oysaki eski sevgilimin bana gecen sene sevgililer gününde elceğizleriyle ördüğü atkımı takarken haala bir sevgilim varmış gibi zannediyorum .. ya bi depresif haller içerisindeyim ..

(:iş bu kısa depresif yazı sevgili edinilmesi durumunda kendini yok edecektir:)

15 Kas 2009

Bu son canım sansanız da gelicem!

Ölmeyi öğrenirsin...

Ve her defasında bir öncekinden daha yavaş ölürsün, öğrenipte daha hızlı olmasını istemezsin, tekrar ölmeyi istemezsin!

Ama engel olamazsın. Ölürsün!

Her seferinde başkasının maktülü olarak.

Öldürün, durmayın, gene gelicem! Kendimi kandırıp.

Ama şimdi hazır değilim, biraz bekleseniz?

30 Eyl 2009

hani bi can dündar var dı nerde o :)

son kale düştü ..

kadınların günümüzde yazılarını yaşanacakmış gibi sandığı günümüzün aşk öğreticisi can dündar geçtiğimiz haftalarda kendini ilk defa "düşünsel" olarak ifade etmediği görüntüleriyle önümüze sunuldu ..

bundan sonra artık bana can dündar yaklaşımlarını anlatmayın! mutlu olalım sadece şiirlerdeki gibi değil ama., varsın kendi meşrebimizce romantizmden uzak sevelim sevdiceklerimizi yeter ki yatlarda el ele dizdize gezip aldatmayalım ... yatlar gibi herhangi mekanlarda aldatmayalım ...

hamiş: bu yazı hayatıma girenlerin can dündar alıntılarıyla sevgi buhranları yaşamama sebep olanlar için yazılmıştır can dündar kötü yazıyor demek istenmemiştir

4 Eyl 2009

İğrencim ben :)

sabah uyandığında yanındaki kişinin yastığa doğru akmış olan tükürüklerini elinle silip dudağa ufak bi öpücük kondurup uyandırmak

vs.

sabah uyandığında yanındaki kişinin yastığa doğru akmış olan tükürüklerini görünce paniğe kapıılıp hemen uyanıp çıksada yastığın kılıfını değiştirsem sorunsalı..

uyanıyorsunuz ve bu 2 şıktan daha bi mantıken zor olanını yaşamak yani tükürük silmek ve olası ağız kokusunu hissederek öpmeyi tercih ediyorsunuz ..



sanırım bu sevgi oluyo ..

ayrılmaya izin vermeyen teknoloji!

eskiden daha kolaydı heralde bu ayrılık işleri .. sadece gönlünden silmek yeterdi heralde ...

oysa günümüzde ayrılıklarda silmek telefon numarasıyla başlayıp devamında olası saklı mesajlar ve telefonda bulunan resimlerle devam ediyo ..

tam unutucaksın artık kafanı dağıtıcan açıyorsun bilgisayarını msn de bildik bi isim ve kişisiel ileti ve silmeye devam ediyorsun .. derken duvar kağıdındaki fotograf ta tanıdık .. ve aklına geliyor bir sürü fotograf dağılmış durumda bilgisayardaki klasörlerin içine ..



maillerini kontrol etmek istediğin anda gözüne göndermiş olduğun maillerin gelen maillerin takılıyor ...

ve somut olmayan soyut diye bahsedilen teknoloji heryerde sana o nu karşına çıkararak unutmana mani oluyo .. en iyisi kendine toptan bi restart atmak :)

haydaaa feysbuktan silmeyi unutmuşum :)))

- yaşlanıyorum -

yağmur yağıyordu ve ben saf saf pencereden bakıp ne güzel yağıyo dedim .. yağmur kesildi bu seferde mis gibi toprak kokusu geldi burnuma ..


oysa bu yağmur 2 -3 yıl önce yağarken ben Allah kahretsin yarın cumartesi ve her yer çamur olcak diye dertlenirdim :)

insan değişimi yaşlamı oluyo yoksa doğanın şartlarıylamı oluyor bilmiyorum ama değişiyorum ..

değişim güzeldir .. önerilir:)

...kırmızı başlıklı sen

- aşkıımm neden her gece içiyorsun?

+ sana daha uzun katlanabilmek için..

- @%#$*~≥Ω§#

40 yıllık yoğurtçuyum böyle kase görmedim!

hayatımda duyduğum ve duyar duymaz benim kahkaha atmama sebebiyet veren laf atma sözü:)

ya isviçreli bilim adamları cern de yalancı big bangi deneyedursunlar yurdumuzun mütiş aşk insanları laf atmayı atomlarına ayırdılar ..

şimdi sakın bunu karşı cinsi bilmem ne görmek polemiğine sokmayalım .. valla da billa da biz çok fazla zeki insanlarız hemde fıransızlardan daha romantik italyanlardan daha çapkınız ve ayrıca da zekiyiz ha diyebilirsiniz ki aklınız bilmem nerdeyken zekisiniz olsun o da bizim sığlımız olsun :)

ya ben kendim bizati şahsen fiili olarak bu eylemlerde bulunamasamda sevyiorum akıllı ve dozunda edepsizliği ..

sakın bu ne vahşet bu ne bilmemne falan demeyelim herkes bu ülkede yaşıyo abartmadan yaşanıyo çoğu şey illa ki kötü örnekler var ama bazen dozunda güzel olan çirkinlikleri vardır herkesin düşlerinde..

neyse konu kase sadece fazla da dağıtmayalım :)

24 Tem 2009

Paylaştıkça Artan Sevgi!

Tam bir hijyen delisi iken hayatında yediği en güzel ve mutluluk veren şeyin şekilsiz köftelerin ve soğanın oluşturduğu ekmeğin ve ayranın olabileceğini hiç düşünmemişti, hemde soğuk taşın üzerinde önlerinden geçen yüzlerce kişiye rağmen ..

... hayır tadı da güzel sayılmaz hatta kötü bile denebilirdi ama hayatında en sevdiği kişi ile birlikteydi hemde ilgisini o zamana kadar fazla çekmemiş olan bir futbol maçındaydı .. erkeğinin gözlerinde ona bakarken sadece sevgi değil paylaşımın mutluluğunuda görünüyordu .. siyah ile beyaz nasıl önemli idi onun için şimdi daha iyi anlıyordu kendisini beyaz sanıyordu siyah olan o nun yanında .. çünkü erkek sanki bir çocuk gibi mutlu bi ifadeyle bakınıyordu kendini evinde gibi hissetiği İnönü Stadyumunun önünde ..

maç başlamıştı derbi maçtı heryer hınca hınc dolu ve gözlerde galibiyeti isteyen bakış vardı ve sesleri kısılana kadar bağırıyorlardı .. erkek kıza hadi sende bağır diye öpüyordu .. sonra gol oldu kıza öyle bir sarıldıki! kız o kadar güvende hissettiki kendini

.. ve Beşiktaş'ın golleri belki statta en cok onu sevindiriyordu ..

10 Tem 2009

Babama (Redaksiyon yapılmış hali ile bir kez daha)

Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey beni İnönü Stadyum'unda maça götürmesi ve beraberce yaptığımız tezahüratlardır; onun omzuna oturmuş deli gibi bağırışım ve düşmemeyim diye elimi hiç bırakmaması.. Bahsettiğim, bana hayatımda birçok ilki yaşatmış, şimdiler de bile benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiremediğimi düşündüğüm ama içimde anlamı çok daha başka ve çok daha büyük olan bir kişi. O benim babam.

Ben camiiye ilk babamla birlikte gittim. Uykulu gözlerle arkasından ilerleyişim sonunda içeri girmiş ve insanların arasına karışmıştık. Beni takip et demişti. Namaz boyunca oturuşu selam verişi dahil ne yapıyorsa aynı şekilde yapmaya çalışmıştım. :)

İlk rakımı da onunla içtim. Bir akşam eve geldiğimde açmış Export' (Yeni Rakı)u ufak ufak demleniyordu. Beni görünce, gel buraya keranacı dedi. Karşısına oturdum. Bir bardak rakı da bana doldurdu. Ben de büyüdüğümü, artık adam olduğumu ispatlamak için daha iyi bir sınav olamaz diye düşünüp o rakının geniz yakan kusma isteği uyandıran tadına mümkün olduğunca aldırmayarak büyük yudumlarla mezeler eşliğinde mideme indirdim. Sinemaya ve tiyatroya da ilk kez babamla gittim. Film bir Kemal Sunal filmiydi. Çok gülüyordum ancak diğer yandan da salonun karanlığı tedirgin ediyordu beni. İki sahnede bir yanımda olduğunu yeniden görmek için babama bakıyordum. Yanımdaydı, gülüyordu :) Tiyatroda ise durum biraz farklıydı. Nejat Uygur'un bir oyunuydu sanıyorum. Hatırladığım tek şey sahnede bir kazık olduğuydu. Bu sefer babamın yanımda olup olmadığına aldırmayacak kadar yorgun olmalıymışım ki gösteririn büyük bir bölümünü uyuyarak geçirmişim. Ve ilk tokatım. Bir kere ama sağlam vurmuştu. (Laf aramızda babam marangozdur. Eli kürek gibidir. Bu nedenle benim babam sizin babanızı döver! Öyle böyle değil yani. Tanıdığım en güçlü adamlardan biridir. Kırk kere maşallah!) Tokatı da bir veli toplantısının arkasından yemiştim.

Babam bizim için hoşlanmadığı, istemediği aslında tam tersini düşündüğü birçok şeye katlandı. Bu yüzden onunla gurur duyuyorum. Aslında yazımı "Babalar Günü"nde yazmayı planlamıştım ama daha öncesinde onunla beraber tatilde olduğumuz için bir türlü fırsat bulamadım.


(:Babam derin sularda balık avında kadrajdaki de motoru:)

Lapseki'de beraber denize girdik, balık tuttuk, sabahları erken uyanamadığım için(!) yürüşüye çıkamadık ama motoruyla gezdik.. Çok keyifliydi.

Hah! Babam için yazı yazacağımı tahmin etmezdim. Yaşlanıyor muyum ne?.. Ama şu bir gerçek ki o benim en büyük gurur ve güven kaynağım.

Babalarınızın ellerinden öper rahmetli olanların da topaklarının bol olmasını dilerim. Bu yazıyı yazmaktan çok mutlu olduğumu da ayrıca belirtmek isterim.

Hamiş: Mesaisinden zaman ayıran değerli arkadaşıma yazımı düzelttiği için teşekkür ederim..

Babama

Çocukluğuma dair hatırladığım en eski şey babamın omuzunda inönüde bir maç izlediğimdir .. çocukluğuma dair en eski hatıramın beraber olduğu adam bana bir çok ilkerimi de yaşattı hayatımda ve de o benim gözümde başka yerler de de oldu farketmesede ..

ben ilk camiye babamın elinde bayram sabahı uykulu gözlerle götürmesiyle ve beni takip et demesiyle namaz boyunca oturuşu dahil olmak üzere şaka gibi ne yaptıysa onu yaptığımı hatırlarım ilk namazımda :)

ha ben ilk rakıyı da babamla içtim .. bir akşam sokaktan eve döndüğümde babam açmış export (Yeni Rakı) rakısını içiyordu gel buraya keranacı dedi ve karşısına oturttu bi bardak rakı koydu bende sırf büüyüdüm adam oldum sanrısıyla o rakıyı kusmayarak sesimi çıkarmayarak gene babamın verdiği mezeler doğrultusunda içtim :)

ha ilk sinema ve tiyatroya da babamla gittim sinema filmi bir Kemal Sunal filmiydi çok güldüğümü ama karanlıkta devamlı babam yanımdamı diye baktığımı hatırlıyorum :) ilk tiyatrom da Nejat Uygur du gerçi onu hatırlamıyorum çünkü çok fena uyumuşum :)ama orta da bi kazık vardı onu hatırlıyorum :)

haa ilk tokadımı da babamdan yedim :) gerçi bir kere vurdu ama sağlam vurdu be laf aramızda babam emekli marangozdur .. yani bana vurmuş olduğu zaman aktif marangoz du ve eli kürek gibiydi .. benim babam o yüzden sizin babanızı döver yani :) öyle böyle değil tanıdığım en güçlü adamlardan biridir .. maşallah

ya benim babam kendi sevmesede sırf oğulları için birçok şeye katlandı bunun için onunla gurur duyuyorum .. bu yazımı aslında babalar gününde yazmayı planlamıştım ama daha öncesinde tatile yanına gittiğimden dolayı yazamadım ...


(:Babam derin sularda balık avında kadrajdaki de motoru:)

orda onlada bissürü vakit gecirdik denize girdik balık tuttuk sabahları erken kalkamadığım için yürüyüşe çıkamadım ama motoruyla gezdik :)

valla babam için bi yazı yazcağımı tahmin etmezdim yaşlanıyormuyum ne :) ama babalarımız varlıklarıyla güven verip duruşunuzun dik olmasını sağlıyor manevi olarak farkında olmadan .. babalarınızın ellerinden öper rahmetli olanlarada başsalığı dilerim ..

kendimce bu yazıyı yazmaktan çok mutlu olduğumu da eklemek istedim ..

30 Mar 2009

verdik rahatladık :)

en sonunda aylardır konuşulan siyaset azalacak birazda olsa!

valla benim için seçimin en güzel tarafı aylar yıllardır göremediğim eş dostu görüp halleşmek konuşmak..

ayrıca vatandaşlık görevimizide yerine getirmenin hafifliği...




hayırlı uğurlu olsun verilen oylar yeni gelen yöneticiler..

gerçi ben durum itibari ile bakarsak kendi seçimlerimde (oylarımda) hiçbir desteklediğim kişiye koltuk yolunda yardımcı olamadım :))

ama olsun tarafımız belli en azından :))

ha birde güzel bir bahar günü idi ..

aşkı sevgiyi sevgiliyi hatırlatan mis kokulu güneşli bir gün ..

neyse yarım kalan yazımla bu hafta içinde sizinle tekrar beraber olacağım buraada ..

şimdilik kendinizi iyi bakın ..

hayal kurun, özleyin, özlenin falan filan :))

15 Oca 2009

o an !

hani anlar vardır anlaşılmazsınız ..

hani anlar vardır yanlış anlaşırsınız

hani anlar vardır anlaşıldığınızı zannedersiniz

hani anlar var anladığınızı sanarsınız

ama anlar vardır anlatamadığınız

ama anlar vardır anlatabildiğiniz

ama o an herkes için vardır ..

herşeyin olduğu herşeyin doğru anlaşıldığı anlatıldığı ...



kimbilir!

13 Oca 2009

yine bir pazartesi günü !

ya bu pazartesiler beni kahrediyo..

yaş oldu 30 (OTUZ) hala adaptasyon sorunu yaşıyorum iş hayatına bu günlerde..

oysaki o kadar güzel gecen bir pazar günü ertesi normal şartlarda gülen bir yüzle gelmemiz gerekir işe .. ama maalesef teoride olması gereken pratikte gerçekleşmiyor ve aksi suratlı asabi olarak vakit geçiriyorum :D

neyse hep şikayet etmeyelim yahu en azından etrafımızda bu günü kolaylaştıracak arkadaş eş dost varda biraz hafifliyo olumsuzluklarımız..

ha bide akşamları izlediğimiz elveda rumeli dizisi var .. isteyimki akşam olsun da eve gideyim te büle uzanayım yatağıma isteyim elime alayım kumandayı acayım diziyi kah güleyim kah hüzünleneyim ..

neyse blogumu şikayet panosu gibi kullanmaya devam etmeyeyim daha fazla ..

şimdilik bu kaa ..

isteyimki hepinız mutlu olun :)

31 Ara 2008

hoşgeldin yeni yıl

veee..

geri sayım başladı ..

herkese biten yıldan daha güzl bi yeni yıl diliyorum..

herşey dilediğimiz gibi olsun..

18 Ara 2008

Alayına Gider

Bu başlık kitabın adı

daha okumadım ama önsözü aşağıdaki gibidir:)

sanki beni anlatan bi giriş :P:)

okuduktan sonra bilgileri aktarıcam


Delikanlı adam,
mahallesinin kızına bakmaz,
iş arkadaşına bakmaz,
mahallesini korur,
namusu bilir.
Beşiktaşlı olmak farklıdır.
Delikanlı olmak lazım.
Mert olmak lazım.
Herkes kaldıramaz bunu,
Siyah olmak lazım,
Beyaz olmak lazım.
Sen sen ol sakın gri olma,
mert ol,
dik ol,
Beşiktaşlı ol

15 Ara 2008

Bayram mı? Tatil mi? Fırsat mı?

eveeett bir bayram tatilinin daha sonuna geldik ..

ve bende anca yazmaya zaman buldum koca tatili..

çok hızlı ve keyifli bi tatil di..

tatil diyorum bayram tadını unutmuşuz artık yahu ..

yaşlandıkmı ne :)

bayramın ilk günün sabahı bayram namazına kalkmamla bayram başladı..

sonrasında el öpme merasimi başladı ..

valla elleri bedavaya öptük iyimi..

ilk defa bedavaya babamın elini öptüm ..

bayramın şanslısı yengem oldu ..

bu zamanın parası 100 USD indirdi cebe :D

babam bütün ödemeyi tek yere yaptı :))

neyse yapılan güzel kahvaltının arkasından ben asli tatilime başladım ..

kısaca geçcek olursak ilk günün en hatırda kalan yeri kanlıca yoğurtcusuydu ..

2. gün de uzuuun yatıştan sonra akşam vakti sinemaya yeltendik ..

ama kardeşim türk insanının san'ata olana ilgisini unutmuşuz ..

o ne! sanki biletler bedava:))

neyse giremedik .. velhasıl kaçan keyfimiz ve ağız tadımızı toparlama amaçlı beke waffle(vafıl) yemeye gittik ağızlarmızın tadını yerine getirmek için ..

3. günde arkadaşlarımla sohbetle gırgırl makarayla başlayıp devam edip bitti yarının planları yapılarak ayrılındı :))

yarın olduuu sabah 7 de kalkmaya planlı ben sabah 8.30 da yataktan yeni kalktım herkeşler hazırdı aradığımda yolculuk için ..

kapımın önünde 2 araba full ekip hazır beni bekliyolar .. yolculuk başladı ..

sapanca kartepe izmit gezimiz de innanılmaz keyifli eğlanceli başladı devam etti ve az üşüyerek sona erdi :))

aslında çok anlatılacak şey varda kıskandırmak istemedim :))



ama temiz doğa havası ve kar beni çok yormuş ertesi gün yataktan çıkmadım :D

paso uyudum ve teve izledim :)

bide büyük buluşmanın tertiplendiği sondan bi önceki gün varki..

eski dostların eksiksiz hatta kimilerinin +1 olarak teşrif ettiği bolcana futbol

ve en yakın zamanda tekrar gidilecek olan gezi planı konuşuldu ve de yapılan mozaik pasta yenemedi:))

valla sonuna kadar okuyacağınızı sanmadığım bi yazı ama olsun bayram tatilim çok renkliydi :))

sizinkide öyledir umarım :)

ama yarını bilemiyom :D

4 Ara 2008

Bir Sonbahar Filmi

evet herşeye dil uzatan ben şimdide bi film önerisinde bulunacam size :))

ismi "Purple Violets" Türkçeleştirlmiş hali "Mor Menekşeler"

başlıktaki ifadeyi sonuna kadar iliklerinizde hissetirecek...

bir sonbahar yaşatacak sizlere, eğer izleme fırsatı bulursanız..

ne yazık ki bu film vizyona girmedi ve zannedersemde hiç girmeyecek sizlerde internetten download edebilme yetisine sahipseniz benim gibi muhakkak download managerinize bu filmi atın..

neyse biraz filmden bahsedeyim bi kere Selma Blair çok saf olarak oynadığı başrolün hakkını vermiş çok samimi olarak sevgide kaybeden olduğunun hüznünü ve sonra da kazanan olmanın neşesini ekranının bizim tarafımıza yansıtıyor Patti Petalson karakteriyle..

benim Kevin Costner'e benzettiğim Patrick Wilson ise biraz daha hızlı oynayabileceği rolde ağır kalmış gibi geldi ama filmin genelinde o da aşkı ve sevgiyi hissetiriyor bize Brian Callahan karakteriyle..



yan rollerdeki Edward Burns ve Debra Messing ise daha fazla gösterilmelerini dileyecek kadar iyi rollerdeler zaten filmin hem yazarı hemde yönetmeni gene Edward Burns'a ait.. adam filmin her aşamasında var maşallah..

derimki bu soğuk kış günlerinde sizde benim gibi içinizi ısıtacak bir film izlemek isterseniz bu film size sonbahar renklerini sunacak en büyük armağan olacak ..

şimdiden tavsiyemle izleyecek olanlara iyi seyirler, daha önceden seyretmiş olanlara da bana haber vermedikleri için saygılar! sunarım ..